Anoreksiya Nervoza Nedir ve Tedavisi Nasıldır?
- Merve Ayas
- 23 Mar
- 6 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 24 Mar

Anoreksiya Nervoza “sinirsel iştah kaybı” olarak tanımlanır. Anoreksiya etimolojik olarak Eski Yunancadaki óreksis όρεξις “iştah” sözcüğüne an+ eki eklenerek türetilmiştir. Latince bir terim olan “Nervoza” sözcüğü ise “sinirsel” veya “sinirlerle ilgili” anlamındadır.
Birçok vücut sistemini etkileyen ve ciddi komplikasyonlara sebebiyet veren yeme bozukluklarından biridir. Temel patolojisi beden biçiminin yanlış yorumlanmasıdır. Kişi düşük kiloda olmasına rağmen kendini kilolu hissetmesiyle kısıtlayıcı bir beslenme düzeni benimser. Antik dönemlerden günümüze kadar Anoreksiya Nervozanın tanımı ve etiyolojisi sürekli değişmiş, farklı dönemlerde farklı şekillerde yorumlanmıştır.
Antik Yunan ve Mısır’da dini ve mistik amaçlarla açlık oruçları uygulanırken, Orta Çağ'da "kutsal anoreksiya" kavramı ortaya çıkmış özellikle Hristiyan mistikleri kendilerini bilinçli olarak aç bırakmıştır. 17. yüzyıldan sonra anoreksiya nervoza, psikolojik bir durum olarak ele alınmaya başlanmıştır. 19.yüzyılda modern anlamda anoreksiya tanımları yapılmış, ilk kez 1952’de DSM-1’e (Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı) dahil edilmiştir. 2013’te düzenlenen DSM-5’e göre Beslenme ve Yeme Bozuklukları ana tanı kategorisinde yer almaktadır.
DSM-5'e Göre Anoreksiya Nervoza
Başlıca üç etmenden oluşmaktadır:
• Kişinin enerji(kalori ve besin) alımının kısıtlanmasına bağlı olarak yaşı, cinsiyeti ve gelişimsel beden sağlığı bağlamında beklenenden düşük vücut ağırlığına sahip olması
•Kilo almaktan/şişmanlamaktan çok korkma ya da düşük vücut ağırlığının korunmasını isteyerek kilo almayı güçleştiren davranışlarda bulunması
•Kişinin vücut ağırlığını/biçimini algılamasında bir bozukluk vardır. Kişi kendini değerlendirirken vücut ağırlığı/biçimine yersiz önem yükler ya da bulunduğu düşük vücut ağırlığının ciddiyetini hiçbir zaman kavrayamaz.
Anoreksiyayı bilimsel değerlendirmek için Dünya Sağlık Örgütü (WHO) kriterlerine bakabiliriz. Ağırlık düzeyi değerlendirmesi erişkinler için vücut kitle indeksine (BKİ) göre, çocuklar ve adölesanlar(ergenler) için ise persentil değerlerine bakılarak belirlenir. Vücut Kitle İndeksi değerlerine göre şiddeti; 17 ve 17 altında olanlar ağır olmayan, 16-16,99 arası orta derecede, 15-15,99 arası ağır, 15'in altı ise aşırı düzeyde olarak sınıflandırılmıştır.
Toplumda prevelansı değişiklik göstermekle birlikte ergen ve genç yetişkinlerde %2-%3 olarak belirtilmiştir (2017). Genç kadınlarda daha sık (erkeklere oranla 10 kat daha sık) görülmesine karşılık erkeklerde de görülmektedir. Erkeklerde daha çok belirtileri kaslı vücut görünümü isteği ile besin alımı azaltılıp kendini zorlayarak obsesif şekilde egzersiz yapması olarak görülebilir. Ayrıca aile öyküsünde yeme bozukluğu tanısı almış olan birinci dereceden yakınların bulunması gelişme nedenini arttırmaktadır.
Etiyolojisinde psikolojik, toplumsal ve biyolojik faktörler etkili olmaktadır.
Psikolojik faktörlerinde mükemmeliyetçilik, düşük benlik saygısı ve aşırı kontrol ihtiyacı, travmalar (özellikle cinsel), yakınını kaybetme ve ayrılıklar, aile içi sorunlar ya da duygusal stres yeme bozukluklarını tetikleyebilir. Depresyon, obsesif-kompulsif bozukluk (OKB), alkol bağımlılığı ve anksiyete gibi ruh sağlığı sorunları ile beraber daha sık görülmektedir.
Toplumsal ve çevresel faktörlerinde Medyanın idealize ettiği "zayıflık" algısı önemli rol almaktadır. Bu durum bireylerde beden memnuniyetsizliği yaratabilir. Ayrıca, psikanalist Domenico Cozensa anoreksiya nervozayı, kapitalist sistemin ürettiği ve bireyi sürekli zevk almaya ve nesneleşmeye zorlayan bir bozukluk olarak değerlendirmektedir. Aile içindeki beslenme alışkanlıkları, aşırı koruyucu veya baskıcı ebeveyn tutumları anoreksiya sebep olabilir. Sporcularda, balerinlerde ve mankenlerde biçimli vücut baskısı nedeniyle daha sık görüldüğünü söyleyebiliriz.
Biyolojik faktörlerinde ise beyindeki nörotransmitter dengesizliklerinin (serotonin ya da dopamin gibi) ve hipotalamusun açlık sinyallerini düzenleme işlevindeki aksaklıklarının yeme davranışını etkileyebildiği görülmüştür.
Yani, bu faktörlerin hepsi bir arada çalışarak yeme bozukluklarının ortaya çıkmasına sebep olabiliyor.
Anoreksiya Nervoza'ya Psikoterapi Ekollerinin Yaklaşımı
Anoreksiya nervoza, birçok psikoloji kuramı tarafından farklı şekillerde açıklanmıştır. Her yaklaşım, hastalığın nedenleri ve tedavi yolları konusunda kendine özgü bakış açısı sunmaktadır.
Anoreksiya Nervoza ve Psikodinamik Yaklaşım
Anoreksiya, bireyin bedeni üzerindeki kontrolü sağlama çabası olarak görülür. Kilo kaybı isteği bastırılmış duyguların bir dışavurumu olabilir. Freud’a göre birey, erken çocukluk döneminde yaşadığı travmatik deneyimlere karşı bilinçdışı bir tepki olarak yemek yemeyi reddedebilir. Ayrıca, anoreksiya ergenlikle birlikte gelen bedensel değişimlerden ve cinselliğe geçişten kaçınmak için bilinçdışı bir şekilde çocuk bedeninde kalmaya çalışma isteğiyle ilişkili olabilir.
Aşırı koruyucu veya baskıcı ebeveynler, çocuğun kendi kimliğini oluşturmasını zorlaştırabilir. Bu bağlamda anoreksiya, bireyin bağımsızlığını kanıtlamak için geliştirdiği bir savunma mekanizması olarak kendini gösterebilir.
Lacan’a göre anoreksik birey, Büyük Başka’nın (otorite figürü, toplum veya anne) eksiksiz olduğunu düşündüğü için kendine arzulayacak bir alan açmak amacıyla “hiçlik yemektedir.” Bu bağlamda anoreksiya, yalnızca yemek yemeyi reddetmek değil, aynı zamanda otoriteye karşı bir varoluşsal başkaldırı olarak ele alınır. Geç dönem Lacanyen yorumlarında, anoreksiya simgesel düzenle olan bağların reddi olarak değerlendirilmiş ve “jouissance” (acı içeren haz) ile ilişkilendirilmiştir.
Anoreksiya Nervoza ve Bilişsel-Davranışçı Yaklaşım (BDT):
Anoreksiya nervoza, çarpıtılmış düşünceler ve hatalı inançlar sonucu gelişen bir bozukluk olarak ele alınır. Anoreksiya nervozada otomatik düşünceler sık görülür. Bu düşünceler bireyin kendiliğinden geliştirdiği olumsuz yargılardır. Örneğin, "Ne kadar az yersem, o kadar değerliyim" gibi düşünceler, hastalığın sürmesine katkıda bulunur. Ayrıca "Zayıf olmazsam kimse beni sevmez" veya "Yemek yersem kontrolümü kaybederim" gibi bilişsel çarpıtmalara sahiptir. Bu tür hatalı inançlar, bireyin kendini algılama biçimini ve yeme davranışlarını olumsuz yönde etkiler. Davranışsal şartlanarak kalori sayma, aşırı egzersiz yapma ve yiyecekleri katı kurallara göre sınıflandırma gibi davranışlar zamanla pekişerek bireyin günlük yaşamının bir parçası haline gelir. Bu nedenle, BDT anoreksiya tedavisinde, hatalı düşünceleri değiştirmeye ve sağlıklı davranış kalıpları oluşturmaya odaklanır.
Davranışçı Yaklaşım:
Anoreksiya nervoza, öğrenilmiş bir davranış olabilir ve çevresel pekiştirmeler bireyin yeme davranışlarını etkileyebilir. Bireye göre toplumda "zayıflık" idealize edildiği için birey, gelen geri bildirimlerden olumlu olanları alır ve bu davranış pekiştirilmiş olur. Anksiyete veya travmatik deneyimler nedeniyle yemek yememek, geçici bir rahatlama sağladığı için sürdürülebilir. Ayrıca, sosyal medyada zayıflıkla ilişkilendirilen övgüler, bireyin kilo verme davranışını pekiştirebilir.
Anoreksiya Nervoza ve Hümanist Yaklaşım
Anoreksiyanın temelinde bireyin öz-değer eksikliği ve kendini gerçekleştirme ihtiyacının engellenmesi olduğu savunulur. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre birey, temel fiziksel ihtiyaçlarını karşılamadan (beslenme gibi) kendini gerçekleştirme aşamasına ulaşamaz. Carl Rogers’a göre anoreksik bireyler, kendilerini ancak belirli koşulları (zayıf olmak gibi) sağlayabildiklerinde değerli hissederler. Birey, bedenine karşı negatif bir tutum geliştirerek kendini ifade etme özgürlüğünü kaybetmiş olabilir. Terapilerde, bireyin kendini olduğu gibi kabul etmesini sağlamak ve öz-değerini artırmak üzerine çalışılır.
Anoreksiya Nervoza Beslenme Düzeni
Anoreksiya nervoza tedavisinde beslenme ve psikolojik destek birlikte alınmalıdır. Tedavi sürecinde bireyin kilo alması ve sağlıklı bir beslenme düzenine kavuşması, bilişsel ve duygusal süreçlerinin iyileştirilmesiyle birlikte mümkün olmaktadır. Beslenme sürecinde yemekle ilgili kaygıyı azaltmak önemlidir. Yemek yeme korkusu olan bireylerde, yemeklerin bir ödül veya ceza unsuru olmaktan çıkması sağlanmalı ve bireyin yavaş ve bilinçli yemek yemeye teşvik edilmesi gerekir. Öğün atlamayı önlemek için düzenli yemek yeme saatleri belirlenebilir ve bireyin besinlerle olan ilişkisini yeniden yapılandırmak için beslenme eğitimi verilmelidir.
Beslenme açısından tedavi, aşamalı kilo artışı ve dengeli bir beslenme planı ile başlar. Kalori alımı kademeli olarak artırılmalı ve ani kilo artışına yol açabilecek beslenme yaklaşımlarından kaçınılmalıdır. İlk hedef, hayati risk oluşturan kilo kaybını durdurmak olmalıdır ve ardından sağlıklı bir kilo alım sürecine geçilmelidir. Besin değeri yüksek ve dengeli öğünler hazırlanmalı, özellikle protein, sağlıklı yağlar, kompleks karbonhidratlar, vitamin ve mineraller yeterli miktarda alınmalıdır.
Anoreksiya Nervoza ile Hormon Dengesi:
Anoreksiya nervoza, yalnızca psikolojik ve beslenmeyle ilgili bir bozukluk değildir; aynı zamanda vücudun hormonal dengesini de ciddi şekilde etkileyen bir durumdur. Açlık, stres ve yetersiz beslenme, birçok hormonun seviyesini değiştirerek metabolizma, bağışıklık sistemi, üreme sağlığı ve zihinsel işlevler üzerinde derin izler bırakır.
1. Kortizol ve Stres Hormonu Dengesi
Kortizon, vücudun stres tepkisini yöneten kritik bir hormondur ve böbreküstü bezleri tarafından salgılanır. Anoreksiya nervoza hastaları, sürekli olarak düşük kalorili diyetler, aşırı egzersiz ve psikolojik baskılarla dolu bir hayat hali içinde yaşarlar. Bu durum, hipotalamus-hipofiz-adrenal (HHA) eksenini harekete geçirip kortizon salgısını artırır. Yüksek kortizon, vücudu enerji tasarrufuna iterken, bu durum karşısında bir savunma mekanizması olarak metabolik yavaşlama ortaya çıkıyor. Kortizon, bağışıklık sistemini baskılar. Bu nedenle, anoreksiya hastalarında enfeksiyonlara karşı yatkınlık gösteririler. Kortizon seviyelerinin yüksek olması depresyon ve anksiyete ile de bağlantılıdır. Anoreksiya nervoza hastalarında sıkça görülen ruh hali dalgalanmaları ve obsesif düşünceler, stres hormonlarının etkisiyle daha da şiddetlenebilir.
2. Leptin ve Ghrelin: Açlık ve Tokluk Dengesi
Leptin, adipoz doku tarafından salgılanır beyine tokluk sinyali göndererek iştahı azaltır.
Anoreksiya hastalarında vücut yağ oranı çok düşük olduğundan leptin seviyeleri de düşer. Bu durum beyine sürekli açlık sinyali gitmesine neden olur ancak hastalar psikolojik nedenlerle yemek yememeyi tercih ederler.
Düşük leptin seviyesi aynı zamanda hipotalamusun üreme fonksiyonlarını baskılamasına ve regl düzensizliklerine yol açar.
Ghrelin, Mide tarafından salgılanır ve açlık hissini artırır.
Anoreksiyada vücut sürekli olarak yiyecek talep etmesinden dolayı ghrelin seviyeleri genellikle yüksektir. Ancak bireyler bu açlık sinyallerini baskılamaya çalışır.
Zamanla, ghrelinin etkisine karşı duyarsızlık gelişebilir ve normal iştah mekanizmaları bozulabilir. Yapılan çalışmalarda, aşırı egzersiz yapılması bağlı olarak amenoresi(regl olamama) olan genç kadınların ghrelin düzeyleri normalden %85 daha yüksek değerlerde saptanmıştır.
3. İnsülin ve Kan Şekeri Dengesi
İnsülin, kan şekerini düzenleyen en önemli hormondur.
Anoreksiya nervozada düşük karbonhidrat alımı sebebiyle insülin seviyeleri genellikle düşer. Bu da vücudun enerji üretmek için yağları ve kas dokusunu parçalamaya başlamasına neden olur. Eğer insülin seviyeleri uzun süre düşük kalırsa, hipoglisemi riski ortaya çıkabilir. Bu durumda baş dönmesi, halsizlik ve odaklanma gibi pek çok sıkıntıya yol açabilir.
4. Tiroid Hormonları (T3 ve T4) ve Metabolizma
T3 (Triiyodotironin) ve T4 (Tiroksin), metabolizmayı düzenleyen tiroid hormonları olarak bilinir. Anoreksiya nervozada tiroid hormon seviyeleri düşer. (hipotiroid benzeri bir durum gelişir). Bu durumla vücut var olan enerji kaynaklarını tasarruflu kullanmak istediği için metabolizma yavaşlar çok istenilen kilo kaybı daha da zorlaşır ve kabızlık görülebilir. Ayrıca cilt kuruması görülür, saç dökülmesi artar. Kalp hızının düşmesiyle (bradikardi) de, yorgunluk ve soğuğa karşı hassasiyet gibi durumlar beraberinde gelir.
5. Östrojen, Testosteron ve Üreme Sağlığı
Kadınlarda Östrojen ve Progesteron
Östrojen üretimi için yağ dokusu önemli bir kaynaktır. Anoreksiya nevroza nedeniyle vücut yağ oranı düştüğünde, östrojen seviyeleri de düşer. Düşük östrojen seviyesi, regl düzensizliklerine neden olur ve kemik yoğunluğunu azaltarak osteoporoz riskini artırır. Ayrıca progesteron seviyeleri düşer bu da üreme sağlığını olumsuz etkiler.
Erkeklerde Testosteron
Erkeklerde anoreksiya nervoza, testosteron seviyelerini düşürür sonucunda da kas kaybına, yorgunluğa, cinsel istekte azalmaya, kemik yoğunluğunun azalmasına ve güç kaybına yol açabilir.
6. Büyüme Hormonu (GH) ve IGF-1
Büyüme hormonu (GH), kemik ve kas yapısının gelişiminden sorumlu hormondur.
Anoreksiya nervozada GH seviyesi beklenmedik şekilde yükselir çünkü vücut büyüme sürecini desteklemeye çalışır. Ancak IGF-1 (İnsülin Benzeri Büyüme Faktörü-1) seviyesi düşük olur bu durumda da büyüme hormonunun etkisi azalır. Bu sebeple kemik gelişimi durur ve kas kaybı hızlanır.
Anoreksiya Nervoza Tedavisinde BDT ve ACT’nin Rolü
Anoreksiya nervoza sadece fiziksel bir sorun değil, aynı zamanda psikolojik ve duygusal yönleri de olan bir bozukluktur. Dolayısıyla, bireyin duygusal ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak destekleyici bir ortam yaratmak oldukça önemlidir. Bireye bu durumun sağlık riskleri (organ yetmezliği, kalp ritim bozuklukları, bağışıklık zayıflaması vb.) empatik bir dille anlatıp suçluluk hissettirmeden çözüm odaklı bir yaklaşım benimsetilmelidir.
Bu süreçte, Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ve Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT) önemli bir yer tutar.
BDT ile Anoreksiya Nervoza Tedavisi
BDT, bireyin yeme davranışlarını etkileyen yanlış inançlar ve çarpıtılmış düşünceleri ele alır:
• Vücut algısı ve kilo ile ilgili yanlış inanışları sorgulamaya yönlendirir,
• Davranış değişiklikleri geliştirerek sağlıklı beslenme alışkanlıklarını teşvik eder,
• Tedaviye uyumu artırır ve tekrarlama riskini azaltır.
ACT ile Anoreksiya Nervoza Tedavisi
ACT, bireyin duygu ve düşüncelerini bastırmak yerine kabul etmesini ve değerlerine uygun hareket etmesini amaçlar:
• Kaygıları kontrol etmek yerine kabul etmeyi öğretir,
• Mindfulness teknikleri ile bireyin yemek ve vücut algısıyla ilgili kaygıları yönetmesine yardımcı olur,
• İçsel motivasyonu artırarak sağlıklı değişim sürecini destekler.
Bütün bunların yanında, bireyin duygularını ifade etmesine olanak tanımak, destekleyici bir ortam oluşturmak, psikolog, psikiyatrist ve diyetisyen desteğini teşvik etmek iyileşme sürecini güçlendirir.
Sonuç olarak, anoreksiya nervoza tedavisinde farkındalık, içsel motivasyon ve profesyonel destek uzun vadede iyileşmeyi mümkün kılar. Eğer siz veya bir yakınınız bu zorlu süreçten geçiyorsa, bir uzmandan destek almak önemlidir.
Yazar: Merve Ayas
KAYNAKÇA:
Düşünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi 2012;25:63-69 DOI: 10.5350/DAJPN2012250108
DSM-5
Comments